Dr.Muhtar Fatih BEYDİLİ
Türkmen kültür yaşantısı içerisinde somut olmayan ancak toplumsal yapıda önemli görevler hususunda belirli kurumlara kaim olan miraslar varlıklarını sürdürmektedir. Söz konusu yapı içerisinde halk mimarisi şeklinde gelişen ve devamlılığa sahip olan köy odaları, kültürel işlevler açısından oldukça zengindir. Bu meyanda kırsala ait olmak nüansı ile yalın örnekler şeklinde inşa edilen yapılar özellikle Anadolu ve güney doğu ve Halep Rakka Türkmenleri için dini ritüel, eğlence, toplanma ve misafir ağırlama merkezleri olarak sorumluluk taşımışlardır köy odaları.
Eski köy odalarında ahali toplanır sohbet ederdi. Misafir ağırlanır,
Yüz yıllık gelenekler buralarda yaşatılırdı. Muhabbet olsun, sevgi saygı artsın, geleneğimiz yaşasın istiyoruz bizler.
Yaşlıların bilgelerini dilinden dile günümüze ulaşan, aşiret odalarında, koçer çadırlarında, köy meydanlarında anlatılan, dilden dile aktarılan bir eski zaman hikayesi bizim köy. Aslında bir gelenek vardı bizim Türkmen köylerinde . Her aşiretin, hatta her köyün bir anlatıcısı vardı. Bu anlatıcılar çoğunlukla erkek olsa da, kadın mesel anlatıcıları da vardı. Hani atalarımız demiş ya bin biliyorsan da yine de bir bilene sor diye. Burada da sanki böyle bir durum var. Bizler çocukken büyük amcalarımızdan anlatıcılar vardı bizler akşam dedemizin odasına gederdik bize anlatırlardı biz çocuklar sorardık onlara geçmişten ve gelecekten o günleri ben çok özlüyorum..
Şimdi sizler kendi köyümü kısaca anlatmak istiyorum ..
Köyümüz Suriye’nin, Cerablus İlçesi’nin Türkiye sınırına yakın 20 km uzaklıkta kurulmuş Mihriban Mir Khan Belva Türkmen köyüdür ..
Komşu köyler güneyde Ağdaş ve Jatal ve Halisa köyleri, kuzeyde Taşlı Hüyük ve Nabğa ve Mirze Şehit ve Kantara ve Kanlı koy köyleri , batıda Beyliz ve Hava Hüyük Yağmacı köyleri , doğuda ise Kerpiçli ve Denden Oğlu Köyleri ..
Rivayete göre köyümüzün kurucusu olan atalarımız MUSTAFA PAŞA sonrası KEL MEHMET MUSTAFA PAŞA daha sonrası HACI NAHSEN KEL MEHMET ..
Önce Orta Asya’dan daha sonra da Anadolu’ya göç etmişlerdir BEYDİLİ Türkmenleri. Anadolu’da bir müddet göçebe olarak yaşamış olan Beydili Türkmenleri, göçebeliği benimseyen atalarımız Suriye Rakka Culap çöllerinin yollarına devam ederken parçalanmalara maruz kalmışlardır.
Atalarımızın misafirperverliği yıllar boyunca hoşgörü ve anlayışın hâkim olduğu bir aslan yuvası BEYDİLİ Türkmen köyü Ovası .. Köyün içerisinde yada yakın ve uzak köylerde yaşanabilecek sorunlar el birliği ve büyük bir hoşgörü ile çözümlenmekte atalarımız herzaman lider rol almışlardır .
köyümüzün ismini sormuş olursanız çok eski tarihi ismi MİHRİBAN MİR KAN daha sonra köyün ismini BELVA olarak söylenmiş Arap komşu köyler tarafından Belva demek arapçadan “Bela” ismini yakıştırmışlar çünkü atalarımız Adamlıkları Ve Mertlikleri ile Vatan Severliğin dik Duruşları ile bir örnek teşkil etmişler bu coğrafyada .
Fransız mandası döneminde başlayan ve sonrasında da devam eden Hafız Esad rejimi “Tek Suriyeli Arap Kimliği” politikası çerçevesi sonucunda Türkmenler önemli oranda asimile olmuştur. Suriye hükûmeti tarafından Türkçe kasaba köy yer adları Arapça’ya çevrilmiştir ve köyümüzün ismini SALWA olmuştur. Bu isim zamanla telaffuz değişikliğine uğrayarak Belva Salwa ama köy halkı bunu köyün ismi olarak benimsememiş hiç bir zaman. 2011 Suriye devrimi başlamasından sonra Günümüzdeki eski ismi MİHRİBAN MİR KAN olarak değiştirilmiştir.
Köyümüz yaklaşık 60 hane olup 500 nüfusa sahiptir. Şu an ise köyün 15-20 hanesi iş, memuriyet, okul ve 2011 savaş göç vb. sebeplerden dolayı farklı il ve ilçelere ve ülkelere yerleşmiş ise de kütükleri halen köyümüzdedir Gençlerin çalışmak ve okumak için köyden ayrılması nüfusu, özellikle de genç nüfusu azaltmıştır. Ancak bayram, cenaze, düğün vb. gibi nedenlerle dışarıda yaşayanların da gelmesi ile köyün nüfusu ortaya çıkmaktadır.
Köyümüzün okuma ve yazmaya karşı olan sevgisini bugün çeşitli mesleklerle uğraşan insanları ile kanıtlamıştır. Köyümüzden çıkan 50’ün üzerinde meslek sahibi insan vardır.
Köyümüzde düğünler Türkmen adetlerine göre yapılır. Düğünlerde müzik aleti olarak (saz eşliğinde) . Türkmenleri’n en ünlü yemeği olan etli bulgur pilavı düğünlerde mutlak yapılır. Bundan 10 yıl öncesinde düğünlerde Davul Zurna eşliğinde olurdu. Geçmişte düğünün son gününde at koşusu, yaya koşusu, güreş ve cirit oyunları oynanıp kazananlara hediyeler verilirdi. Gelin eve geldiğinde son olarak post (deri) güreşi yapılırdı.
Köylerde yaşam, şehir hayatından çok farklıdır. Aslında her günün aynı olduğu da söylenebilir. Sabah ve akşamları yıllar geçse de değişmez. Bambaşkadır köyde yaşamak. Tüm doğal güzellikler bir köyde mevcuttur. Dereleri, suları, dağları, gölleri, bağları, bahçeleri, havası doğası…
Zaman geçti, mekanlar değişti, çocuklar büyüdü. Şehirlileşme farklı bir boyuta, köy hayatı farklı bir boyuta ulaştı. Köyleri, birer birer terk-i diyar eylediler. Şehirdekiler, köylere dönmeyi bırakın, çamura saplanmış bir araba gibi bulundukları yerden üç adım öteye gidemediler. Köyünün bütün sadeliği, çocukluğu, gençliği, hayalleri, hatıraları, geride kalan hikayeleri var.
Hepsinin ötesinde özlem var, hasret var.
Yer tandırından yapılmış ekmekleri, çörekleri, ayranı, yumurtayı, eti, sütü, peyniri, yoğurdu, tereyağları tatmadan ve hangisini yaşamadan tadına doyulabilir ki?
Bir başkadır köy hayatı. Sessiz sakindir. Havası tertemizdir. Güneş en güzel oralarda belli olur. Sabahları köydeki horoz sesleri, kuş cıvıltıları, yaramaz çocukları kovalayan köpekler köyü şenlik alanına çevirirler. Hele ki akşam olunca yıldızlar sanki yerdeymiş gibi görünür. Bu güzelliklerin yanında zorlukları da vardır elbet: mesela şehir hayatının sunmuş olduğu bazı teknolojik kolaylıkları bulamazsınız.
Her şeye rağmen köyde yaşayan, toprağa tutunan ve her ne olursa olsun bağ, bahçe, tarla ve avlulu evlerinden vazgeçmeyenler de olacaktı. İçerisinde bulunduğumuz bu şirin köy bizi geçmişin yolculuğuna çıkarıyor. Sabah erken başlar köylerde Sabahın sessizliğini köy çobanları bozar Sabah dört sularında başlar köy yaşantısı…
Tabiki , sizler dersiniz ya köyde horozlar sabahın sessizliğini bozardı. İnsanlar horozların sesiyle uyanırdı” diyebilirsiniz. Ama onlar dizilerde filmlerde olur. Köydeki çalışan insanlar horozlardan bile önce kalkar tarlara koşarlar . Horozların sesiyle kalkan kişiler genelde köyün tembel, uykucu insanlardır!
köylerde İlkbahar gelmeden, herkes ilk önce çoban aramaya başlar. Her aile ya da birkaç komşu birleşip iki çoban tutarlar.. Durumu iyi olmayan köy aileleri , çocukları varsa kendi çocuklarını kuzu çobanı yapıyorlar, tabii o zaman da çocukların eğitimleri yarıda kalmış oluyor.
Köyümüzde Nenelerimiz Analarımız öyle beş ekmek, on ekmek değil, yüzlerce ekmek hamuru yaparlar. Hamuru mayalamaya bırakıp, kışın yakmak için dışarda kuruttukları tezekleri çekerler. Her sabah tezekler bitene kadar, bu iş ile meşgul olurlar.
Köyde yaşamak çok zordur, Köyde yaşayan insanlar hayatları boyunca çalışırlar. Yazları ayrı zor, kışları ayrı. Köy hayatı zorluklarına rağmen mutluluğunu yaşatır insanlara…
Sabah erken kalkan Annelerimiz Ablalarımız demledikleri çayları içerler, ekmek üzerine koyup yoğurt kaymakları ise olmazsa olmazları köyümüzün . Kalkıp kahvaltı hazırlayan anneleri avaz avaz bağırmadan, o zaman biz çocuklar eve girmeye pek niyetlerimiz olmazdı… bizleri çağırmasalar, akşama kadar dışarıda kalabilirdik.
Köy hayatımızın bir de kışı vardır. Kışın pek çok çıkmazdık evlerden.
Köyde Kışı ayları zor geçilirdi hele bir de kar yağınca siz köyün damlarını görün manzara çok güzel bembeyaz olurdu . Herkes kar temizlemeye çıkar damalara yollara … Hem dam temizleyip hem de damdan dama muhabbet ederler ablalarımız analarımız. Köy insanları yazın ektikleri ve biçtikleri ürünlerden elde ettikleri paraları kışın harcarlar. Soba üstündeki salama Keşli Ekmek (çökeleğe keş) ,mis gibi kokusu ile her yere yayılan tarçın çayı, her şeye değer bence o zamanlar…
Unutmadan herkese söylemem gerekiyor köyde yaşamak ömrü uzatır derler büyüklerimiz…ondan dolayı dağlar kadar içimde VATAN sevgisini büyütüyor benim güzel köyüm.
son zamanlarda Köyden şehre göçmekle köylerin asılları bozuluyorsa da insanların asıllarının bozulmaması ümidiyle…